Ruth Bader Ginsburg

Geçtiğimiz Eylül ayında insan hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularında çok önemli bir yeri olduğunu kanıtlamış; kadınların, LGBTQ+ bireylerin ve çeşitli adaletsizliklerle karşılaşan herkesin haklarına sahip çıkmayı görev bilmiş Ruth Bader Ginsburg metastaz pankreas kanseri komplikasyonları sebebiyle 87 yaşında hayatını kaybetti. Babası Rusya İmparatorluğu’na bağlı olan Odessa kentinden gelmiş bir Yahudi göçmeni ve annesi New York’ta Avusturya Yahudisi bir ailede doğan Ruth Bader Ginsburg, New York’ta düşük gelirli, işçi sınıfı bir mahallede ailesinin ikinci kızı olarak dünyaya gelmiştir. Hayatının büyük bir bölümünü marjinalleştirilmiş grupların haklarını savunarak geçirdi.

Ruth Bader lisans eğitimini Cornell Üniversitesi’nde tamamladı. Ardından Harvard Üniversitesi’nde sayılı kadın öğrenciden biri olarak eğitimini devam ettirmeden önce evlendi ve anne oldu. Daha sonra Columbia Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne transfer olup buradan başka bir öğrenciyle birlikte sınıf birincisi olarak mezun oldu. Hukuk fakültesinin ardından Ginsburg, akademik hayata katıldı. Rutgers Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Columbia Hukuk Fakültesi’nde profesör olarak medeni usul hukuku öğreten ginsburg, bu alanda çalışan sayılı kadınlardan birisiydi. Ginsburg’un cinsiyet ayrımcılığı konusunda kendi yaşadığı deneyimleri, kariyerini hukuk alanında yapmasında çok etkili olmuştur. 1956 yılında Harvard Hukuk Fakültesi’nde okuyan 9 kadından biriydi ve eğitimini tamamladıktan sonra kadın olması sebebiyle iş bulmakta zorlanmıştı. Ayrıca, 1963 yılında, Rutgers Hukuk Fakültesi’nde profesör olarak görev aldığı dönemde erkek çalışanlara kıyasla kendisinin ve diğer kadın çalışanların daha düşük miktarlarda ücret karşılığına çalıştırıldığını öğrenir. Bunun üstüne Ginsburg, Rutgers’da eşit ücret kampanyasına katıldı ve sonunda kendisi ve diğer kadın personel için maaş artışını sağladı.

ABD Yüksek Mahkemesinin ikinci kadın üyesi olan Ginsburg 2006-2009 yılları arasında bu mahkemede tek kadın üye olarak görevini gerçekleştirdi. Ginsburg, hukuk kariyerinin önemli bir bölümünü toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları mücadelesi ile geçirdi ve Yüksek Mahkeme önünde yaptığı savunmalarda birçok dava kazandı. ABD Yüksek Mahkemesi’nde cinsiyet eşitliği konusunda beş dönüm noktası niteliğinde davası kazanmıştır. Mahkemede nazik ve düşünceli bir şekilde muhalefet olmasıyla da anılırdı. Ginsburg aynı zamanda Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği için gönüllü avukatlık yaptı ve 1970’lerde bu kuruluşun yönetim kurulu üyesi ve genel danışmanlarından biriydi. 1980’de Başkan Jimmy Carter tarafından Columbia Bölgesi Temyiz Mahkemesi’ne atanarak 1993’te ABD Yüksek Mahkemesine atanıncaya dek burada görev yaptı.

Ginsburg’un hukuk kariyeri boyunca değiştirmeye çalıştığı ve önem verdiği konular çok çeşitli olmuştur. Birkaç örnek vermek gerekirse: İşverenler, çalışanlara karşı cinsiyet ve cinsel yönelimi sebebiyle ayrımcılık yapamazdı; devlet tarafından finanse edilen okullar kadınları kabul etmeliydi; mahkemede jüri üyeleri arasında kadınlar da yer almalıydı; erkekler, kadınlarla aynı finansal ve sosyal güvenlik haklarına sahipti; erkekler, kadınlarla aynı finansal ve sosyal güvenlik haklarına sahipti. Bu şekilde uzayıp giden bir liste yapmak mümkün. Önemsediği konular arasında sadece kadın hakları değil kadın erkek eşitliği ve insan hakları olduğu da görülebiliyor.

“Önem verdiğin şeyler için savaş, ama bunu başkalarının sana katılmasına neden olacak şekilde yap” sözü de ilham verici sözlerinden sadece bir tanesi. Fakat sadece sözleriyle değil yaptıklarıyla da eşitlikçi düşüncelerini vurgulayan Ginsburg’un aramızdan ayrılması büyük bir kayıptır fakat hayatı boyunca yaptıklarıyla hala birçok insana ilham kaynağı olmaya devam ediyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir